HAKSIZLIK ETTİĞİMİZ TÜM CANLILARA…

HAKSIZLIK ETTİĞİMİZ TÜM CANLILAR İÇİN…

İnsanın insana ettiği zulmü konuşuruzda , insanın diğer hayvanlara ettiği zulmü görmezden geliriz. Bu zulmün en iyi saklanmış halllerinden birisi hiç kuşkusuz hayvanat bahçeleridir. Hayvanat bahçelerinin eğitici olduğunu, çocukların hayvanları tanıması ve sevmesini sağladığı söylenir. Ben çocuklarımı götürmedim.  Kafesler içinde gördüğümüz, özgürlüğünü yitirmiş bir canlının vitrine konup sergilenmesinin, eğlence aracı olarak görülmesinin, hayata küsmüş canlıları izlmek canımı acıtıyor. Bütün bunlar bu kadar akıllı ve karmaşık bir canlıyı nasıl etkiliyordur acaba? Ruhunun yavaş yavaş, zaman içinde, ufak ufak kırılması nasıl bir şeydir?

 İki elini yumruk yapıp yan yana getir, bir filin gözleri yine de daha büyük kalıyor. Bu kadar büyük gözlere bakmanın insanı zayıf hissettiren bir tarafı var. . Ruhunda varlığından senin bile bihaber olduğun şeyleri keşfediyorsun. Bunu bakışlarından anlarsın. Bu bakışlara karşılık verdiğinde, karşındaki ruhun derinliklerinde bulduğun tek şey bilgelik, sevgi ve şefkattir. hiç anlamamışım.İlk kez o an fillerin benim asla bilemeyeceğim ve anlayamayacağım şeylere kadir olduklarını fark ettim. 

Haksızlığa uğradığım da, beni köstekleyenler olduğun da, sürekli imkansızlıklardan bahsedip şevkimi kırdıkların da FİLLERİN hikayesini hatırlarım. İNSANLARA;  sınırlarını kendi çizdiğini, esareti kafasında kabullendiğini, güçsüzken deneyip başaramadıklarını yeniden denemesi gerektiğini, gücünü görmezden geldiğini, tutsaklığın kendi seçimi olduğunu ve nelerden vazgeçtiğini nasıl anlatırdınız?

Çocukken filleri çok severdim,  benim için gücün simgesiydi.

 Pek de kalın olmayan bir iple ayağından bağlanmış esir bir filin insanların hedeflerine nasıl sessizce itaat ettiğini gösteren bir belgesel izlemiştim. Benim için  gücün simgesi olan bu hortumlu devler ince iplerle tutsak edilmiş kölelere dönüşmüşlerdi. Nasıl olabilirdi?

Sonra öğrendim…

Fil henüz yavruyken kalın bir zincirle yerinden oynatması mümkün olmayacağı bir yere bağlanırmış. Özgürlüğüne düşkün, gücünü daha yeni keşfetmeye çalışan bu zavallı fil yavrusu kaçmaya kurtulmaya çalışırmış ama bir yavru olarak buna gücü yetmezmiş. Öyle bir bağlarlarmış ki ne kaçabilirmiş ne de bağlı olduğu yeri söküp atabilirmiş. Ne de olsa yavruymuş.

Başlangıçta bıkmadan usanmadan kaçıp kurtulmaya çalışırmış. Ancak zaman içinde özgürlük duygusunu unutur ve artık bu zincirden kaçamayacağını kabullenirmiş. Büyüyüp kocaman bir fil olsa bile zamanında çok defa deneyip başaramadığı ve kaçmayı aklına İMKANSIZ olarak yazdığı için bir daha asla denemezmiş.

Küçük bir filken onu tutan ve özgürlük duygusunu ona sayısız denemeden sonra unutturan zincirlerin yerini ince bir ip ve ipin ucunda hortumundan bile kısa bir odun parçası alıverirmiş. Bizim zavallı fil büyüdüğünü, kuvvetlendiğini ve istese yine tozu dumana katabileceğini unuturmuş.

Özgürlük duygusunu unuttuğunda, doğasından uzaklaştığında, isteğini kaybettiğinde, yapamayacağını düşünmeye başladığında ayağındaki zincirlerden ziyade inandıkları onu tutsak edermiş…

Peki ya siz tutsak bir fille karşılaşsaydınız ona içinde olduğu durumu nasıl anlatırdınız?

Fatma ÖNDER /2018 – SRİ LANKA

PİNNAWALA FİL YETİMHANESİ – Sri Lanka yaban hayatı koruma kurumu tarafından 1975’te kurulan fil yetimhanesi, anneleri öldürülünc başıboş kalan yetim bebek fillere yardım etmek amacıyla oluşturulmuş. Fillerin en büyük eğlencesi elbette yıkanmak, bebek filler içşnse nehirde çamur banyosu yapmak.

 

Yorum yapın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.